2011 yılında beklentilerinizi yönetin. Hayatınızı yönetmezseniz o sizi yönetir. Geleceğe ait olasılıkların yönünü siz belirleyin. Gücü elinize alın...Bunun için, size 2011 yılının olasılıklarını sunan İKİ ürün hazırladık. Biri GENEL, biri KİŞİSEL..

Biliyoruz ki; kuantum düzeyinde herşey birbiri ile ilişki içinde. İnsanlar, olaylar hepimiz birbirimize bağlıyız. Varlığımız ötekine dokunuyor. Birbirimizi görünmez ilişkiler içinde etkiliyoruz.

Hazırladığımız günlüklerimiz ile, kuantum düzeyindeki ilişkilere dokunan gezegen, Ay ve Güneş hareketleri hayatımıza yön vermeye çalışırken, elinizdeki değerleri yönetmek, fırsatları hazırlıklı beklemeniz için size 2011 kuantum öngörümlerimizi sunuyoruz.

2011 yılında, ŞANS VE BAŞARI'yı size getirecek günlere ait öngörümlerinize ulaşmanız çok kolay. http://www.astrologyanalyst.com/powerdays/powermain.aspx adresinden nasıl olacağını seçmeniz yeterli.

Doğum bilgilerinizi ilgili sayfaya yazdıktan sonra, ileri tuşu ile 2011 yılınızın gücünü elinize almanızı sağlayacak, kolaylaştıracak, yol gösterecek öngörüleri içeren kişisel ve genel 2011 günlüğünüze kavuşacaksınız.

Sevgilerimizle..

ASTROLOGYANALYST
http://www.astrologyanalyst.com/powerdays/powermain.aspx



20. yüzyılın başlarındaki “tesadüfi” bir keşif, bilim tarihi alanında 1950'lerden beri devam eden bir tartışmaya konu olan ilginç bir düzeneği gün ışığına çıkarttı. İsmini, yakınlarında bulunduğu adadan alan bu düzeneğin, astronomik hesaplama yapma ve astrolojik harita üretme amaçları için mi icat edildiği, yoksa zenginler için yapılmış pahalı bir süs eşyası olma niteliği mi taşıdığı hala bilinmezliğini koruyor.

Bugünkü modern bilgisayarın antik çağlardaki "atası", 2,000 yıl kadar önce, antik Yunanistan'da icat edildi. Bu, Güneş, Ay ve beş gezegenin (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn) zodyak üzerindeki konumlarını tespit etmek için tasarlanmış bir düzenekti.
Houston Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği ve Tarih alanlarında Onursal Profesör olan John H. Lienhard'a göre; 1900 yılında, 6 sünger avcısı gemisi, Kitera ile Girit arasındaki Antikitera adasına sürüklendiler. Burada demir atıp sünger aramak için suya dalan avcılar, MÖ 80 yakınlarında batmış, çürüyen bir ticaret gemisi buldular.

Bu gemi, antik çağa ait bulunan ilk batık olduğu için, Yunan hükumeti, sünger avcılarını bir donanma gemisiyle tekrar Antikitera'ya gönderdi. Neredeyse bir yıl boyunca yaklaşık 40 metreye yapılan birçok dalışın ardından dalgıçlar, heykeller, amforalar ve çeşitli ticaret eşyaları çıkardılar.

En ilgi çekici buluntulardan biri, hiç şüphesiz, 2000 yıllık bir nevi bilgisayar olan “Antikitera Düzeneği” idi. Bu düzenek, bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki ahşap bir kasa içerisinde yer alan büyük ölçüde aşınmış ve bozulmuş bir grup pirinç dişliden meydana geliyordu. 1900'lı yıllarda, antik çağlardan kalma ahşabın ne şekilde korunması ve taşınması gerektiği henüz bilinmediğinden, ahşap kasadan geriye kalanlar da kısa zamanda iyice parçalandı.
O dönemin uzmanları, bu cihazın, yön bulma için kullanılan bir çeşit usturlap olduğunu düşündüler ve düzeneğin parçaları, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca, fazla ilgi doğurmadan, müze köşelerinde ihmal edilmiş halde kaldı.

Derek Price adlı genç İngiliz fizikçi ve bilim tarihçisi, 1958 yılında bu cihazı incelemeye başladı ve şaşırtıcı bazı çıkarımlarda bulundu. Scientific American'da yayımlattığı makalesi, o dönemin en büyük çalışmalarından biri olarak kabul edilen araştırmasının sonuçlarını içeriyordu. Price, cihazın, MÖ 80'lerden kaldığını yazmıştır. Dişli grubu, günümüze eksiksiz gelememiş olsa da cihaz, Price'a göre, Güneş ve Ay'ın hareketlerini takip edebilmek için yapılmıştı. Onu büyük bir astronomik saate ve hesaplamaları mekanik parçalarla yapan analog bilgisayarlara benzeten Price, düzeneğin, otomatik olarak mı çalıştığını yoksa elle mi çalıştığını bilme şansımız olmadığını anlattıktan sonra, onun, elde tutulup, yan tarafta kalan bir çarkla çalıştırılan, bir nevi bilgisayar işlevi gören, olasılıkla astrologların kullanımı için hazırlanmış bir düzeneğe benzetmiştir. Diğer taraftan, bir yere, olasılıkla bir heykele sabitlenerek sergilenmiş bir parça olabileceğini de ifade etmiştir.

Ancak; bu düzenek, Price'ın düşündüğü gibi bir sergi parçası olmaktan daha fazlasıydı. Londra Bilim Müzesi'nde makinelerden sorumlu Michael Wright'ın tomografi kullanarak yaptığı incelemeye göre, ön kadran, sadece Güneş ve Ay'ı göstermemekte, düzeneği sekiz kollu bir planetaryuma çevirmekteydi. Bu kolların yedisi, Güneş'in, Ay'ın ve o zamanlar bilinen beş gezegenin konumlarını, son kol ise tarihi gösteriyordu. Tarih kolu istenilen tarihe ayarlandığında, diğer kollar da o tarihteki gezegen konumlarını gösterir şekilde kendiliğinden ayarlanıyordu.
Phillip Ball'a göre ise bu düzenek, antik çağlardaki olimpiyatların zaman planlamasında bile kullanılmış olabilirdi.

Düzenek üzerinde yeni bulunan yazılardan yola çıkan bazı isimler, düzeneği, ünlü Yunan matematikçi, mühendis ve astronom Arşimet'in icat ettiğini öne sürmüşlerdir.

Antikitera Düzeneği'nin, zenginler için bir oyuncak mı, yoksa dönemin astronomları (ve o çağlarda bir ayrım yapma ihtiyacı duyulmadığı için aynı zamanda da astrologları) tarafından kullanılan bir düzenek mi olduğu konusunda tartışmalar hala sürüp gitmektedir.

http://www.thezodiac.com/weird/antikythera.htm


Bazen zamanın akıp gidişine seyirci kaldığımız, bazen de kontrolümüzü kaybettiğimiz anlarda, sıkıntılarımızın sebeplerini ararız ve de bu durumun suçlusunu....

Neden böyleyim ben ? , Neden böyle bir olay başıma geldi ? , Neden böyle iyi bir insanın başında bu kadar büyük sıkıntılar kol geziyor ? , Bu küçücük yavrunun ne günahı vardı da bu hastalıkları çekiyor ? gibi sorular zihnimizi doldurur.

Bazen de başkalarının nasıl kontrolü kaybetmediğine şaştığımız durumlarda kalırız.  Bu kadar çok hastalık geçirseydim, senin kadar güçlü olamazdım lara inanır ve gücümüzü sorgularız. Bazen kendimizi acımasızca yargılarız . Hayatın güçsüzlüğe ve yaşlılığa doğru gidişi bizi ürkütür. Ne yapacağımızı bilemez ve geleceğe dair bazen merakla sarılır, bazen ürküp kaçarız. Bu düşünceler ile hayatımız akıp giderken, bir Astrolog ile karşılaşır ve hayatın matematiğinin karşısında şaşıp kalırsınız.

Niye mi ?..

Çünkü; Spritüel Astroloji bu matematik denklemini açıklamakla kalmayıp , kişiyi kendi hayatı ile birlikte ileriye taşıyarak,  kendine yeni biri olarak teslim eden , onun hiç fark etmediği yönlerine ışık tutan , içsel ve dışsal başarısının yolunu bulması için ona yol olan ve bu yolda gerekli Spritüel ve psikolojik bilgiyi veren bir çözümleme disiplinidir. Astroloji çözümleme yaparken ister klasik olsun, ister Spritüel , her şekilde insanın büyük kader içindeki yolculuğunu yansıtır.

Ancak klasik Astroloji ' ye göre farklı bir özellik taşır. Oda şudur ; Klasik Astroloji başınıza gelebilecek, sizi bekleyen her hangi iyi ya da kötü bir dönüm noktasını bildirip bir kenara çekilirken, Spritüel Astroloji yaşanacak olaydan alınacak dersleri, ya da bu olayın yaşanma olasılığının yüzdesini kişiye açıklar. Kişi olacak olay ile ilgili sorumluluğunun bilincine varır. Kaza, ölüm ya da hastalığın ardındaki gerçeğin kendi üzerindeki etkisini nasıl göğüsleyebileceğini öğrenir. Horoskop aynı zamanda korktuğumuz pek çok olayın , çözümünü de kendi içinde vermiştir. İyi bir Astrolog bunu görüp kişiye karmasını çözmede yardımcı olmak üzere ona açıklamak zorundadır. Tabii ki kişinin soruyu sorduğu zaman ki farkındalığı ile doğru orantılı olarak.....

Amaç; onun tekamülünün sürekliliğinde, kısa süreli de olsa  ortak payda olabilmek, ve onun yolculuğunda destekleyici görevi görerek,  vicdanla yüklü ve nasıl baş edeceğinin yollarını göstererek, fakat yolculuğunda yapması gereken şeylerin yerine getirilişinde onu görevi ile yalnız bırakarak yanında olmaktır.

Ülkemizdeki Astroloji, ne yazık ki literatür eksikliği nedeni ile gerektiği şekilde takip edilememekte ve insanlara medya tarafından da yanlış şekilde ifade edilmektedir. Çeviriler yetersiz, ve bu konu ile ilgisi yalnızca birkaç yıla dayanan kişiler tarafından topluma anlatılmaya çalışılmaktadır. 17 yıllık Astroloji geçmişim Astroloji biliminin bir kehanet değil bir çeşit psikolojik terapi olduğunu bana defalarca ispat etmiştir.

Ve en önemlisi Spritüel Astroloji; kişinin bütününde görülen temel rahatsızlıkları, aşması gereken kişilik problemlerinin alt yapılarını, nasıl aşabileceği konusundaki alternatiflerini, hayatla barışmasını sağlayacak potansiyelleri, yeteneklerini su yüzüne çıkaracak olanakları söylemeyi başaran, yoğun üzüntü fırtınalarından sonra içinden çıkılmaz psikolojik durumlara düşmüş kişilere umutları hatırlatmayı ve bunun gibi pek çok insansal değeri yeniden görmelerini, birey ve kaderlerinin sahibi olmaya imkan verecek her şeye yeniden kavuşmalarını sağlayan muhteşem bir disiplindir. 

Şunun da bilinmesi gereklidir ki; bir Astrolog hiçbir zaman kişi ile baş başa kaldığında, varsa sorunların tamamını çözecek kişi olduğunu iddia etmez, o bazen bir psikiyatrist ile, bazen kişinin problemi olan aile üyesi ile, bazen eşi ile , bazen çocuğu ile bazen de iş partneri ile aracı konumdadır. Ve bu özelliği ile yaptığı şey, ona bu ikili ya da üçlü ilişkilerdeki bireylerin sorunlarını farklı yönlerden, farklı Astrolojik haritalardan görmelerini sağlayarak, kendisi için gerekli yöne gitmelerini sağlamaktır.

Harita  bazen , kişinin kendisini bekleyen ciddi bir hastalığın habercisi de olabilir. Ki insanların duymaktan en çok korktuğu şey bu olmuştur. Hastalıklar; yaşanarak büyük deneyimler kazanılan olağanüstü zor sınavlardır. Bazen bu sınavlardan çıkamayıp içinde hapis kalabilir, ya da her şey geçtikten sonra, fırtına sonrası bir kasaba gibi felaket geçirmişliğin yorgunluğunda hiçbir şey yapamayacak, işlemeyecek hale gelmiş olabilirsiniz.

Hiç geçmeyecek bir hastalığın pençesinde olabilir, ya da bunu yaşayan bir yavruya sahip olabilirsiniz.  Bu yüzden bilinmesi gerekli önemli bir şey vardır ki; Astrolog geçmiş çağlardan kalma sahte bir büyücü değil, elinde bilimsel veriler olan ve kişiye yaptırımcı değil sadece önünde gideceği yolların alternatiflerini hatırlatıp seçimi kişiye bırakan bir analiz ve sentezcidir. Bunu yaparken hiç yol kalmadığına inanan umutsuz bir insanda dahil olmak üzere psikolojik ve Spritüel destek ile kişiye gideceği yolların çokluğunu hatırlatır. Hiç yol olmadığını düşündüğünüz durumlarda bile, kendi gücünüzü geri çağırmanın yollarını size gösterir.

Astroloji özellikle Spritüel olarak uygulanır ise her yaş ve insan karakteri için  son derece faydalı bir iletişim biçimleri yaratır. Hem kendimizle , hem dışarıda ki bizlerle..

Şunu da unutmayalım, Astrolog ne içinizi karartacak bir umut düşmanıdır, ne de her şeye çözüm bulacağını iddia eden bir büyücü....O sadece sormasını bildiğiniz de vaktinde yanınızda olan bir kılavuzdur.

Bizler bu dünyaya gelir iken, Tanrı ' nın bize verdiği hediyelerden biri; en zor zamanda bakıp yolunuzu bulmanızı sağlayacak, horoskopunuzdur. Doğru kişi ile okursanız hayatınızın kullanma kılavuzu olacaktır.

Astrolog Oğuzhan Ceyhan
ceyhanoguzhan@gmail.com 



İnsanların büyük bölümü, yaşları ne olursa olsun, hala birer çocuktur. Yaşam enerjisinin (veya aşkın gücünün) girdabına kapılmak isterler. Kendi başlarına, toplumun kısıtlamalarına direnmekten korkar, bundan korkamasalar ve direnişe geçseler bile bu sefer de çevrelerinin baskısı ve kendi içlerindeki yaşam dürtülerinin güçleri ile ezilirler. Bu nedenle de aşkın gücüyle savrulup durmak, onlara, her zaman için çok daha makul bir yol olarak görünür. Kendilerini dalgalara bırakır, gelgitin onları taşımasına izin verirler. Ruhani gururlarını korumak için akıllarını yüzeysel açıklamalar üretmeye zorlasalar bile, deniz canlıları olmaya özgür iradeleri ile karar verirler.

Özgürce ve bilinçli bir amaçla seven kişi, gelgitleri, aşkın derinliklerini, bütün o gücü ve fırtınaları kabul etmiştir. Eğer gerçekten özgürse ve bireyleşebilmişse, ne “çileciliğe” sığınır, ne de şizofren illüzyonlar yaratmaya yönelir. Elinde sürekli bilgi, yetenek, güç ve aletler bulunduran bir mühendis için kesin bir güvenlik asla olamaz; çünkü makinelerle motorlar her an bozulabilir, hatta patlayabilirler. Böylesi bir mühendis rolündeki kişi, kendisinin kabul ettiği kader doğrultusunda bir statü veya konuma gelmiştir. Sorumluluk üstlenmiştir ve elinden geleni yaparak bu sorumluğun gereğini yapacaktır.

Bu bilinçli ve amaçlı sevgide, Venüs gücü yine etkindir; ancak bu Venüs, karada, tanrılar ve ölümlüler arasında deneyimler yaşadıktan sonra denize dönmüş bir Venüs’tür. Venüs, şimdi denizin sonsuzluğunu; gelgitlerin yöneticisi Neptün’ün, bir zamanlar, aynada kendi ergenliğini izleyerek, bilinçsizce denizden çıkan varlığın içine akan gücünü deneyimlemektedir. Bu, Neptün’ün “hizmetinin” Venüs yönüdür. Zorlanımlı tutku, deniz gibi engel tanımayan, şefkat dolu bir aşka dönüşmüştür. Gerçek anlamda bilinçli olan aşk, aslında şefkatten başka şey değildir.

Neptün tarafından başkalaştırılmış Venüs aşkı, artık aşk alanının kısıtlayıcı motiflerinden kaçabilmek için bir Mars tepkisi arayıp durmaktan vazgeçer. Neptün’ün kendisi bir gelgit hareketidir; onun ritmik ifadeleri de Uranüs’e uzanır.

Kendi başına hareket eden Venüs, kutupsal karşıtı ama aynı zamanda da tamamlayıcısı olan Mars’ı bir şekilde eyleme geçirmek zorundadır. Zorlanımlı aşk, belli bir noktaya kadar trajedi ile el eledir; biri, diğerini takip eder. Ancak; ruhun, korku veya umutsuzluk (belki de yıpranmışlık) nedeniyle büyüyüp gelişmeyi reddetmesi kadar büyük bir trajedi de yoktur. Yine de, Neptün, engellenmeden Venüs’ün gücü içine aktığında, Uranüs, Neptün’e karşı etkiler yaratmak yerine, Neptün yoluyla kendini gösterir. Neptün ile Uranüs, insan aklı içerisinde faaliyet göstermelerine izin verildiğinde, Satürn’ün sert ve geçirimsiz yapılarını dönüştürerek, Güneş’in bonkör ışınlarının aralarından geçmesine izin veren bir dönüşüm iradesinin iki yönünü betimlerler.

Aşık olmak veya aşkla sevmek seçimini yapmak, yaşamda hepimizin karşısına çıkabilir. Hangisini seçersek seçelim, zaman içerisinde ikisi de, acı aracılığıyla veya kısıtlama anlamına gelen bir mutluluk yoluyla aynı kapıya çıkabilirler. Kimse, hazır olmadığı şeyi her zaman bilerek ve isteyerek seçemez, bunu kabul de edemez. Durum bu olduğu zamanlarda, yaşam dürtüsü ve şartlar, seçimi bizim yerimize yaparlar. İşte bu noktadan sonra, en azından bir süreliğine bu seçim ve getirdikleri ile yaşamayı öğrenmemiz gerekecektir.



Mars ve Özgürlük Dürtüsü..

Venüs’ün, elinde bir aynayla kendisine bakarak, dev bir deniz kabuğu içinde denizden yükselmesinin sembolize ettiği, tamamen kendine yönelik bir aşktır. Ergenlerin, çoğunlukla aşka aşık olduklarını söyleriz. Daha sonra ise, bu aşk, daha çok bir başkasına yönelip, ona bağlanmaya başlar. Yani, ergenlikteki, “bir diğeri” ile, hatta “herhangi biri” ile ilişki içinde olma ihtiyacı, artık daha belirgin bir psikolojik ihtiyaç veya kompleks tarafından yönlendirilir hale gelir. Diğer her şeyden tamamen ayrı kalacak kadar belirginleşen, önceki deneyimler yoluyla daha sınırlı ama “kesin” olan bu ihtiyacın giderilmesi için artık “belli” bir kişiye, belki de bir eşi daha olmayan bir bireye ihtiyaç vardır.

Ancak bu, aşkın karakterini değiştirmez! Sahiplenici, kıskanç, rezil edici bir aşkın değerli, özel olan hiçbir yönü yoktur. Önemli olan, bir kişinin kaç kişiyi sevdiği değil, ne şekilde sevdiğidir. Düşünüldüğü zaman, “fuhuşumsu” evlilikler vardır. Bildiğimiz anlamıyla veya sosyal düzenlemeler ve kanunlar açısından böyle olmasa bile, insan ruhunun değeri ve bireysel bilincin gelişmesi açısından ele alındığında, ancak bu şekilde tanımlanabilirler.

Burada, aşkla sevmek ile aşık olmak arasındaki farkın vurgulanması gerekiyor. Aşık olduğumuzda, diğer bir kişiyle olan ilişkimizde açığa çıkmış manyetik güçlerin girdabına yakalanmışız demektir. Mutlulukla, ancak bir taraftan da çekingenlik ve bilinçsiz kurtulma çabalarıyla, bu girdabın içinde kalmayı; bağlanmayı, bu manyetik alanın enerjileriyle kısıtlanmayı, kendi benliğimizden tamamen ayrı gibi görünen bu alanda var olmayı kabul ederiz.

Venüs, çekim gücünün kendisidir. Herhangi bir manyetik alanın güç hatlarını belirleyen, Venüs’ün gücüdür. Alan tarafından çekilen ve ona karşılık veren her şey, kendisini, alan içindeki enerjilerin ritmi ile oluşmuş olan bu güç hatlarına uyum sağlama zorunluluğu ile karşı karşıya bulur. Bu alana giren kişi ise, alanın iç manyetizmasına karşı gelecek bir merkezkaç kuvveti (Mars) üretemediği sürece, bu alanın yerel canlısı haline gelir.

İlişkinin kendisi bir dönüştürücü etmendir. Aşık olan iki birey, ilişkinin kendisi tarafından şartlandırılırlar ve olumlu ya da olumsuz olsun, mutlulukla ya da kızgınlıkla yapılsın, eylemlerini de yine ilişkinin kendisi şekillendirir. Egoları, ilişkiyi kendilerinin kurduğunu söylese de, aslında, ilişkinin kendisi ve yaşam enerjileri egoları kontrol etmektedir. Aşkın gücü kendilerine ne yapıyor olursa olsun, bu gücün isteklerini tatmin etmek zorundadırlar. Hisleri ve eylemleri, tamamen olmasa bile, çoğunlukla “zorlanımlıdır”.

Aşk, bir güçtür. Venüs deneyiminin arkasında, güçlü ve kaçılamaz deniz gelgitleri; insan ırkının yaşama dürtüsü, hayvansal içgüdüler ve toplumsal gelenekler vardır. Venüs deneyimi, aynı gelgit gibi, sevmek ve nefret etmek arasında gidip gelir. İlişki alanının (Venüs) gücüne boyun eğmek ile ondan kaçma arzusu (Mars) arasında iki farklı tarafa sallanıp durur. Dünya, gezegen olarak, biri merkezcil, diğeri merkezkaç kuvveti olan bu iki kuvvet arasında dengede durur. Çiftin, ilişkilerine verdikleri, bilinçli veya yarı bilinçli içsel duygu reaksiyonları veya tamamen bilinçsiz olan reaksiyonlarını açığa çıkaran dış kaynaklı olaylar, Mars’ın özgürlük dürtüsünün, yani merkezkaç kuvvetinin, ilişkinin Venüs alanını bozmasına yol açar. Aşıklar, bilinçsiz bir eğilim ile, alanın sınırları dışına çıkmalarını sağlaması için dışsal bir olay veya bir başka kişi aramaya başlarlar.

Kişi, zorlanımlı biçimde aşık olmaz da gerçekten aşk ile severse, ilişki, kendisini, anlaşılmış ve kabul edilmiş ihtiyaçlar üzerinden gösterir. Bu durumda, aşk ile sevmek de bir diğer kişiyle olumlu bir ilişki içinde olunduğunu ifade eder. Aşk ile seven kişi, ilişkinin, çıplak biçimde göz önüne serilmesi ve gelişmesi için çalışmaya yönelir. Bu süreğen “aşk yaratma” çabası ise, kişinin, sevdiği kişi için mutluluk ve ruhsal gelişim yaratma çabası haline gelir. Bu aşk, amaçlıdır; diğeri (aşık olmak) ise zorlanımlıdır.

Zorlanımlı aşk da her zaman olumsuz olacak diye bir kural yoktur. Bu tür aşk, inatçı bir egoyu yenmek ve dönüştürmek için herhalde en iyi yoldur! Gerçekten de zorlanımlı aşk, abartılı ve eşit şekilde zorlanımlı bir egoya en iyi cevap olma niteliği taşır. Aşkın zevki, çoğunlukla trajik bir şekilde, ezilip parçalanan egoların acılarına karışır.


Venüs ve Aşkın Doğuşu..

Şu “aşk” kelimesi ne kadar da çok kullanılıyor ve suistimal ediliyor! Herkes, yaşamının belli bir döneminde, aşk dediği bu hissi deneyimliyor. Bununla kendinden geçiyor veya acı çekiyor. Aşk yüzünden suçlar işleniyor, fedakarlıklar yapılıyor. Aşk ve ölüm, insan ruhunun kadehinde her zaman birbirlerine karışıyorlar. Bu tatlı sert iksir, Hayat tarafından sürekli kaynatılıp, ergenlikten itibaren insanlara içiriliyor.

Aşkı deneyimlemek, hiçbir insanın kaçamadığı bir kader. Bu his, gençler için olgunlaştırıcı bir güç; yaşı ilerleyenler için ise ne kadar olgunlaştıklarını görmeleri için bir sınav. Yaşı zaten çok ileri olanlar için bile ya yaşamın ötesiyle bağlantılı imalar olma özelliği taşıyor ya da insanın yaşam dediğimiz büyük koşuşturmacasını tamamlamak için gereken ikinci bir rüzgar - yaşam enerjisinin yenilenmesi - anlamına geliyor.

Eski mitolojik ve astrolojik geleneklere göre Venüs, aşkın sembolüdür. Denizin köpüklerinden, boynunda incilerden bir kolye ile doğmuştur. Venüs, bir çok yerde, elinde bir ayna, kendine bakarken resmedilir. Bunların tümü, iyi idrak etmemiz gereken sembollerdir çünkü idrak edilememiş aşk hissi, içi boş bir tiyatro oyununa dönüp, sonuçta da kaçınılmaz bir acı haline gelir.

Deniz, ayrıştırılmamış yaşam enerjisini temsil eder. Yaşayan her şeyin, denizden yükselmiş olduğu söylenebilir. Rüyalarımızda (ve modern psikolojide) deniz, kolektif (müşterek) bilinçsizliğin ifadesidir. Ego dediğimiz benliklerin içinden yükseldiği, ayrıştırılmamış akli doğamızın keşfedilmemiş derinlikleridir. Bu denizin içinde, herkes, insanlıkları içinde birdir; aslında, tüm yaşamlar, bu deniz içinde bir olurlar.

Venüs, yani aşk deneyimi, işte bu devasa bilinçsiz birliğin içerisinden, boynundaki inci kolye dışında tamamen çıplak olarak doğar.

İnci, bir kabuk içindeki yaşam maddesinin “uyarılmasının” ürünüdür. Aşk, her zaman “uyarılma” ile doğar. Kendini izole etmiş, bir kabuğa sarılmış her şey, “dürtülmeli”, uyarılmalı, uyandırılmalıdır. Aşk, her zaman bir ihtiyacın sonucudur. Derinlerdeki bilinçsiz bir arzu veya eksiklik hissi, sarsıcı bir acı, kendisini, hislerin rengarenk seviyelerinde gittikçe büyütür ve yaşayan ruhu, uyanmaya, bir eylemde bulunmaya zorlar. Ayrışık ego kabuğundan çıkma, bilinçsiz varoluş denizinden yükselme mecburiyetinin oluşturduğu zorlayıcı farkındalığın gereğini yapmaya yöneltir. Cevap, ergenlikteki “gözü kör” olan aşktır. Arka arkaya acılardan, arka arkaya incilerden sonra aşk, bilincin ışığında parlar. Bilincin ışığı altında, sevdiği kişinin gözlerinin aynasında kendini gördüğünde, denizin ayrıştırılmamış yaşam gücü, ayrışmış bir insan ruhu haline geldiğini, bir diğerini seven bir ruh olduğunu fark eder. Bu fark ediş, bir parıltıdır. 

Mitoloji; insanların, bilinçli olarak kendi deneyimleri haline getirebilecekleri deneyimleri dramatize etme ve sembollere dönüştürme çabasıdır. Venüs, insan tarafından, çeşitli şekillerde ve çeşitli seviyelerde deneyimlenen aşktır. Venüs’ü, aklımızda, evrensel yaşam enerjisinin yarı bilinçli sonsuzluğu ile ışıldar halde denizden çıkarken canlandırabiliriz. Henüz tam idrak edilemeyecek kadar karmaşık ilişkilerle ilgili dokunulmamış bir potansiyel getirerek, insanların, açlık, korku ve arzu yoluyla etkileşim içerisinde oldukları kıyılara çıkar. Kıskanç, kızgın, yıkıcı, hatta sarhoş olan tanrılar ve ölümlülerle oynayıp durur.

Sonunda, aşk deneyimi, denizi özler hale gelir ve insan ruhu, köpüren dalgaların vurduğu bilinç kıyılarında bir kez daha durup ergenliğini tekrar yaşayabilir. Ancak bu sefer, gözlerini, denize, onun sonsuzluğunun farkında olarak dikmiştir. Ayakları, yani idraki, hiç durmadan yükselip alçalan, sürekli hareket halinde olan yaşam okyanusunun aydınlık özünde yıkanmaktadır. Bu idrak yoluyla Neptün, denizin büyük gücü, artık ıslah olmuş Venüs’le konuşur. Aşk deneyimi, insan ruhu için artık yeni, başkalaşmış bir anlam taşımaktadır. 



Juno (Hera) nun,  Venüs ile özellikleri benzer nitelikler gösterir. Ancak Venüs başlangıçtaki çekicilik ve aşık olmayı temsil ederken, Juno izlenip izlenmemesi gereken bağlılık hakkında bilgi verir. Juno evlilik ve ortaklıkla bağlantılıdır. Daha fazla detaylı bilgiyi Juno'yu daha yoğun bir şekilde incelediğimiz asteroidler bölümünde bulabilirsiniz.

Doğum haritasındaki Juno, haritamızda hayatımıza ortaklık edecek duygusal partner hakkında bilgi vermektedir. Bunu daha alışıldık anlamı ile evlenilecek olan kişi olarak yorumlamak daha doğru olur. Astrolojik haritada evlilik diye bir kavram yoktur. Ancak, 1 yıldan fazla bir arada olduğumuz, bir solar döngüyü geçirdiğimiz kişilikler hayatımızda baskın enerjiler olarak seçimlerimize dahil olmuş kabul edilirler. Daha kolay anlaşmak adına biz buna Evlilik diyelim.  Zaman zaman bazı kişilerde ise Juno evlilikten sonra yaşamımızın nasıl şekilleneceği konusunda da bize sağaltıcı bilgiler verebilir.

Juno horoskopumuzda, kaderimizde eğer varsa ileride yaşamımızı sürdüreceğimiz eşimizin/veya eşlerimizin / karakteristik özelliklerini de açıklayabilir. Örneğin eşinizin ana karakteristik özellikleri, evlilik sırasında size davranışları veya evliliğin nasıl bir süreç içinde devam edeceği Juno nun diğer gezegenler ile bağlantıları araştırılarak bulunabilir .

Sevgili arkadaşlar aslında Juno nun etkisini her incelediğiniz horoskop veya yıldız haritasında aynı şekilde göremeyebilirsiniz.  Juno 5. evde 7. evde ve 9 .evde etkisini gösterirken 1. ev ve 3. evde etkisi bazen hiç de belirgin olmayabilir. Juno aslında horoskopumuzda Venüs ün etkileri ile birlikte incelendiğinde tam anlamıyla  anlaşılabilir. Venüs ilişkilerimizin tiplerini ve sevgiye bakış açımızı gösterdiği için Juno ve Venüs her ikisi birlikte incelenerek önemli sonuçlar alınabilir.

Venüs Retrograde konumda iken doğan veya Venüs açıları iyi olmayan bir kişilikte ileride evlilikte olabilecek muhtemel etkileri Juno ile incelediğinizde belki de Venus ün konumu sebebi ile muhtemel ilişkilerinde kötü yargılara varacağınız bir kişiliğin, ruh eşi ile tanışmış gibi yaşayabileceği önemli bir ilişki fırsatını da öngörmemiş olabilirsiniz. Bu pek çok modern Batı Astrologunun farkına varmadan yaptığı bir hatadır.

Juno; horoskopumuzdaki partner seçimlerimizi göstermesinin yanında, kadın horoskoplarında kadersel olarak eşin kişiliği hakkında bize çok fazlasıyla bilgi verir. Erkek horoskoplarında ise bayan iş ortağı veya birlikte çalışılan bayanları temsil eder. Mars ile olumlu açıları var ise , kişi ne kadar zorlanırsa zorlansın, kaderinde duygusal mutluluğa ulaşacaktır gibi anlamları Junoya rahatlıkla yükleyebilirsiniz.

Jüpiter ile horoskoptaki ilişkileri incelenmelidir. Uzun zaman önce kaybedilen veya unutulan aşkın bir gün gelip yine sizi bulması veya bir türlü kopulamayan ilişkiler bunun yanında da ruh eşi çözümlemelerinde çok fazlasıyla bilgi verir. Juno, kadersel eşi göstermesi açısından önemlidir. Günlük hayatımızdaki gelgeç ilişkileri değil de hayatımızda bizi mutlu edecek kişiliğin gelişini, geliş zamanını veya niteliğini gösterir. Aslında Batı Astrolojisi tarafından hiçbir zaman anlaşılamamış olan Juno, Mars ve Jüpiter ile ilişkilendirilmeli, kadın horoskoplarında ilişki analizlerinde eşin Marsıyla aldığı açıları anlaşılmaya çalışılmalıdır.
Aslında Synastry dediğimiz eş uyum analizlerinde, karmik kader eşini göstermesi Juno ya etki eden gezegen transitlerinin, karmik karşılaşmaları geçmiş yaşamdan getirdiğimiz sebebini bilmediğimiz çekimlere sahip eş veya sevgileri göstermesi açısından çok önemlidir. Juno zaman zaman , Jüpiter ve Yay burcu, zaman zaman Mars ve Koç burcuyla birlikte anılırken, unutulmaması  gereken şey Terazi burcu ve Venüs ile birlikte anlamlandırılmaması gerekliliğidir. Juno Venüs ü ve Terazi burcunu veya 7. evi temsil etmez. Ay ile ilgisi incelenmeli, Ayın evresiyle birlikte yorumlanmalıdır. Horoskoptaki en baskın dişi unsurlardan biri olan Juno, bilhassa erkek horoskoplarında çok daha dikkatli incelenmelidir.

Horoskoplarınızda Juno ' nun nerede olduğunu görmek için lütfen http://www.astrologyanalyst.com ' da Seyir Defteri ile Astroloji bölümlerine bakınız.

Saygılarımla,

Astrolog Oğuzhan Ceyhan

Zaman dilimleri genellikle Greenwich Ortalama Zamanına göre kaç saat fark ettikleri ile tanımlanır. İngiltere'de bulunan Greenwich 0 boylamında ve diğer zaman dilimlerinin başlangıç noktası olarak aldıkları Greenwich zaman dilimi hesaplamalarda çok önemli bir yer tutmaktadır. Astrolojik hesaplamalarda da doğduğunuz yerin, hesaplama için kullandığınız programda kullanılması çok önemlidir.
 
Astrolojik olarak doğru hesaplamaların yapılabilmesi ve özellikle hayati konularda zaman ve yer saptanması için öngörüde bulunabilmesi için tüm dünya ile eş zamanlı bir ifadeye geçmek gereklidir. Zamansal olarak doğum saatinin sizin tüm dünyanızdan haberi olmayan mekanik bir programa hatırlatılması ve sistemin uyarılması şarttır. Tüm bunlardan bağımsız ve çok önemli bir konu vardır ki, aslında yazımızın ana temasını o oluşturuyor.Kimse aynı zaman ve aynı yerde tam olarak "o" vakitte doğamaz. Bir an ve yerin işgali yalnızca 1 kişiye özeldir.

Aynı batından doğan ikiz bebeklerimiz bile, dünyanın dönüş hızı ve horoskopa izini bırakan tüm gezegen , yıldız yada sabit yıldızlara yaptığı olağanüstü değişim açıları nedeni ile asla aynı yapıyı gösteremez.

Anne batınını bir açının merkez noktası olarak ele alırsanız, en azından iyimser bir tahmin ile yalnızca 2 gezegene açı yapmış olsa bile dünyanın hızını da hesaba katar isek, astronomik ölçüler ile değerlendirilecek açısal değişiklikler olacaktır. Dünyanın hızına yakından bakalım. Dünyanın dairesel çevresi 25.000 mil yani 40.000 km ' dir. Bu büyüklük kendi etrafındaki dönüşünü 24 saatte tamamlanmaktadır. 25.000 / 24 = 1041.66 mil ' in 1 saatte kat edilmesi demektir. Km olarak ifade eder isek, 40.000 / 24 = 1666.66... km ' nin 1 saatte kat edilmesi demektir. Bu da 1 dakikaya yaklaşık 28 km 'lik bir hareket düşer.

28 km'yi dönerek alan aldığınızda ve bunu açısal bir değer olarak ifade ettiğinizde bizim horoskoplarımızda önem arz eden tüm gezegen ve yıldız ilişkilerine uzaklıkları da hesaba katarak , iki ayrı bebeğin 1 dakikalık doğumu ile büyük sonuç farklılıkları oluşmasına neden olduğunu görürsünüz.  Tabii hemen bir şey daha eklemek gereklidir. Dünyanın kendi etrafındaki dönüşü esnasında tüm Güneş çevresindeki dönüş yolculuğunda da büyük bir değişim olmaktadır. Noktasal olarak hiç değişmeyen bir merkez etrafında dönmekten bahsedemeyiz. Hareket halinde olan Dünya Güneş çevresinde saatte 67.000 mil, yani, 107.200 km yol almaktadır.

1 dakikalık fark ile doğan ikizlerimizin durumuna geldiğimizde, onun doğumuna ortak olan tüm ameliyathane , doktor , anne ve doğacak olan çocuk Güneş çevresinde 1783 km daha ileri hareket etmiş olacaktır. Her ikisini hesaba kattığınızda asla 2 bebeğin aynı yapıya sahip olabileceğinden bahsedemezsiniz.

Dünya üzerinde hiçbir canlı, aynı yer ve konumunu uzayda bir kez daha elde edemeyecektir. Dünya kendi etrafında, Güneş etrafında ve sistem de kendine ait hızı ile kendi etrafında dönmekte ve evrende sürekli yerini değiştirmektedir. Diğer tüm değişkenleri de hesaba katarsanız, benzer kişilikleri yakalar iken, neredeyse insan sayısı kadar farklı burçsal yapı ve sonuç elde edersiniz.

Astrolojinin gerçekliği , bu anlamda astronomik veriler ile kaynaştığında olağanüstü sonuçlar ile kendini göstermektedir.  Yukarıda verdiğim yaklaşık değerlere gelin birde dünya üzerinde dairesel bir yapıda doğan insanların haritalarına bakmak için gerekli zamansal farklılıkları ekleyelim.

Örnek olarak, ABD Doğu Standart Saati (EST) UT '5 saat, ABD Merkez Standart Saati (CST) UT 6 saat, ABD Dağ Standart Saati (MST) UT  7 saat ve ABD Pasifik Standart Saati (PST) UT  8 saattir.
Dünya bazı standard zaman dilimlerine bölünmüştür. Kabaca, 15° boylam aralıklarıyla 24 zaman dilimi yerleştirilmiştir Her zaman diliminin sınırları içerisinde günün saat ve dakikasını aynı olarak tanımlanır. 
Hemen hemen tüm zaman dilimleriyle Greenwich arasında tam sayı saat farkları olmasına rağmen, farklı durumların söz konusu olduğu dilimler de vardır. Bunların arasında en ünlüsü Kuzey Amerika'da Newfoundland'de geçerli olan ve Greenwich zamanıyla arasında tek sayıda yarım saat olan dilimdir. Diğer örnekler İran, Afganistan, Hindistan, Nepal, Myanmar ve Orta Avustralya'dır.

Ne yazık ki bu sistem, tümünde olmasa da bazı zaman dilimlerinde mevsimlere göre uygulanan gün ışığından yararlanma saati ile daha da karmaşık bir hal almaktadır.  Gün ışığından yararlanma saati yaz aylarında kullanılır ve Standart Saatten bir saat ileridir. Bu durumda ABD Doğu Standart Saati (EST) UT 4 saat, ABD Merkez Standart Saati (CST) UT  5 saat, ABD Dağ Standart Saati (MST) UT  6 saat ve ABD Pasifik Standart Saati (PST) UT  7 saat olur. Birleşik Devletler'de gün ışığından yararlanma saatini kullanmayan bölgeler sadece Hawaii ve Arizona eyaletleri ile Indiana eyaletinin büyük kesimidir Indiana'da durum karmaşıktır. Indiana'nın büyük çoğunluğu yıl boyunca Doğu Standart Saati'ni kullanırken sınıra yakın bölgeler komşu eyaletin saatini kullanmakta ve gün ışığından yararlanma saatini de uygulamaktadırlar.
Zaman dilimleriyle ilgili bir başka oluşum da, Greenwich'ten 12 saat uzaklıkta 180° meridyende, zaman dilimi yapısının ortasında bulunan Uluslararası Zaman Çizgisidir.

Yukarıdaki bilgilere tekrar kısaca baktığımızda, bir ameliyathane masasında 2 bebeğini 1 dakika fark ile doğuran bir annenin , onu izleyen babanın ya da yakınların , ve ona destek olan tüm doktorların dünya üzerinde durdukları yerin değişmediği doğrudur. Fakat Astrolojik sonuçları veren tüm açısal etkilerin kaynakları olan hareket ve sürekli akış haline olmak kendini devam ettirmektedir.
Evrende ameliyathane yerini 1 dakikada çoktan, Güneş çevresinde yaklaşık 1780 km, kendi etrafında da 28 km değiştirmiştir.

Bu da 2 bebeğin aslında 28 km ara ile doğmuş olması anlamına gelir. Anne ilk bebeğini 28 km geride bırakmıştır.

Bu yüzden doğum saatinizin bilinmesi çok önemlidir. Doğum saatlerindeki 4 dakikalık opsiyon, pek çok Astroloji ile ilgilenen kişi tarafından bilinir. Eğer saatler ile ölçülen farklar ile doğum saatinizi bilebiliyorsanız, 1 saat fark ile yaklaşık 1666 km uzakta bir yerde doğmuşçasına hesap edilen bir harita üzerinde öngörü almak zorunda kalırsınız. 1 dakikalık farkın bile 28 km uzakta doğmuşsunuz gibi düşünülmesine neden olursa, hayati kararlarda Astrolojik verilerin ve doğum saati bilgilerinizin doğruluğunun ne kadar önemli olduğunu görebilirsiniz.


Astrolog Oğuzhan Ceyhan
(Her hakkı saklıdır)

Gökyüzüne baktıkça , geceden geceye kişi gökyüzünde gördüğü çoğu parlak noktanın izafi yerlerini koruduğunu fark etmiştir. Gökyüzündeki bir gökcismini sürekli bir şekilde izlediğinizde bazen düzenli hareketlerinden birini yapmadığını görürsünüz.  

Gökyüzü şüphesiz büyük merak uyandırır ve dikkatli incelemelerin konusu olur. Eski Yunan'da bu değişen noktalara değişken gezici hareketleri yüzünden başıboş dolaşan kimse anlamına gelen " wanderers " adı verilmiştir ve şu anki modern isimleri de eski yunandan gelir:  Gezegenler (Planets)

Gezegenlerin hareketlerini anlatmanın en kolay yolu Güneş ve Ay boyunca Dünya ' yı ortaya sabit bir şekilde yerleştirerek onları dairesel bir şekilde hareket ettirmektir.Bu model gezegenlerin neden yıldızların sabit arka planının tersine hareket ettiğini gösterir ancak yine de onların hareketlerindeki bazı gariplikleri açıklamaya yetmez.

Bu garip hareketlerden en dikkat çekenlerinden biri gezegenlerin geri hareketidir. Gezegenler genelde yıldızlara göre gökyüzünde batıdan doğuya doğru dönerler.

İki farklı gecede aynı zamanlarda gökyüzüne bakarsak gezegenlerin biraz doğuya doğru hareket ettiklerini fark ederiz.

Ancak arada, bir gezegen tuhaf bir şey yapar: Hareketi yavaşlar, kısa bir süreliğine durur ve batıya doğru hareket etmeye başlar.Er geç yine durur ve hareketini doğuya doğru tekrarlar.( Tabii ki yalnızca görsel olarak)

Bir gezegenin arada bir durup yörüngesinde geri gitmesi sonra durup tekrar ileri gitmesi kabul edilemez bir şeydir. Bu yüzden daha iyi bir modele ihtiyaç vardır. Ptoleme  ( Claudius Ptolemaeus ) bu modellerin en gelişmişlerinden birini tasarlamıştır.

Bu modelde yine dünya merkezdedir. Bu modelin temel fikirlerinden biri gezegenlerin kendi etrafında küçük bir çember üzerinde hareket ettiğiydi. Bu çembere merkez çember, bu çemberden daha büyük olan ve dünya etrafında olana da "deferent" adı verilir. Gezegenlerin yörüngelerine bu sistemde epitrochoids, bir epicyclic patikasının civarında döndüğü noktaya da equant denilir. Görsel olarak canlandırmak için aşağıdaki siteye gidebilirsiniz.


Bu model geri hareket eden gezegenlerle ilgili olarak iyi işlemiştir. Çünkü merkez çemberin en alt kısmına gelen gezegen dünyadan göründüğü gibi geri gider.Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi, gezegenlerin hesaba katılması gereken başka garip/düzensiz hareketleri de vardır. Bu nedenle Ptoleme modelini daha karmaşık hale getirmek zorunda kalmıştır .Model gittikçe daha ağır ve kullanışsız bir hale gelmiş, ancak yine gezegenlerin güncel hareketlerini yeterli derecede gösterebildiği için 1400 yıl daha kullanımda kalmıştır.

1540 yılı civarında Kopernik ( Nicolaus Copernicus ) farklı türden, "heliocentric" olan bir model sunmuştur. Bu modelde merkezde Dünya yerine Güneş vardır. Bu konu ile ilgili teorisini "De revolutionibus orbium coelestium" (On the Revolutions of the Heavenly Spheres) adlı kitapta anlatmıştır. Heliocentric bir model olan bu sistem ismini Yunanca Helios = Güneş ve Kentron= Merkez kelimelerinden almıştır. Kopernik ' in modelinde gezegenler yine dairesel şekilde hareket etmektedir.Bu nedenle o da bazı merkez çemberler kullanmış ancak bunlar sadece bazı ince düzensizlikleri göstermek için kullanılmıştır. Geri hareketler Dünya ile gezegenlerin kombine hareketlerinden doğmaktadır. Kopernik Güneş'ten uzak olan bazı gezegenlerin diğerlerine göre daha yavaş hareket edebileceğini düşünmüştür. Ona göre  Dünya ' dan daha hızlı olan bir gezegen ona yetiştiğinde yıldızlara göre olan hareketi Dünya ' dan da görüldüğü üzere tersine dönmektedir. Yörünge çapları birbirinden farkı olan güneş merkezli gezegenlerimiz , dünya ile özel bir konuma geldiklerinde, yörünge çapı farklılıkları nedeni ile her zamanki hareketlerinden farklı bir hareket yapıyormuş gibi görünürler. Biz bu olayın gerçekleştiği zamana retro zamanları diyoruz. Bu yüzden periyodun bir bölümünde hareket ediyor olmalarına rağmen duraklamış gibi görünürler.

NTVMSNBC ' de birlikteyiz..

NTVMSNBC Haber Portalında Ana

Sayfada yer alan yazılarımıza devam ediyoruz.

CURRENT MOON

YAHOOGROUPS' TA BULUŞALIM..


AstrologyAnalyst YAHOOGROUPS ' a üye olmanız için sizi bekliyorum. Facebook üzerinden benimle paylaştığınız dostluğunuza teşekkürler. Facebook' ta buluşmaya devam edeceğiz. Ancak Astrolojik gönderileri daha sağlıklı yapabilmek ve size daha kolay ulaşabilmem için benimle YAHOOGROUPS 'ta da buluşmanızı bekliyorum.

GRUP ÜYELİĞİ için tıkladığınızda tek yapmanız gereken mailinizi yazmak. Size gelen Onay mailine onay vermeyi unutmayınız.





ASTROLOGY ANALYST


Sizi siz yapan, özel kılan, fark yaratan özelliklerinizi okumak için ASTROLOGYANALYST'te üyeliğiniz var mı ?

HOROSKOP

Kişiye özel Horoskop yorumunuzu okudunuz mu ? Doğum tarihinizi bilmeniz yeterli..Merak etmiyor musunuz ?