İnsanların büyük bölümü, yaşları ne olursa olsun, hala birer çocuktur. Yaşam enerjisinin (veya aşkın gücünün) girdabına kapılmak isterler. Kendi başlarına, toplumun kısıtlamalarına direnmekten korkar, bundan korkamasalar ve direnişe geçseler bile bu sefer de çevrelerinin baskısı ve kendi içlerindeki yaşam dürtülerinin güçleri ile ezilirler. Bu nedenle de aşkın gücüyle savrulup durmak, onlara, her zaman için çok daha makul bir yol olarak görünür. Kendilerini dalgalara bırakır, gelgitin onları taşımasına izin verirler. Ruhani gururlarını korumak için akıllarını yüzeysel açıklamalar üretmeye zorlasalar bile, deniz canlıları olmaya özgür iradeleri ile karar verirler.
Özgürce ve bilinçli bir amaçla seven kişi, gelgitleri, aşkın derinliklerini, bütün o gücü ve fırtınaları kabul etmiştir. Eğer gerçekten özgürse ve bireyleşebilmişse, ne “çileciliğe” sığınır, ne de şizofren illüzyonlar yaratmaya yönelir. Elinde sürekli bilgi, yetenek, güç ve aletler bulunduran bir mühendis için kesin bir güvenlik asla olamaz; çünkü makinelerle motorlar her an bozulabilir, hatta patlayabilirler. Böylesi bir mühendis rolündeki kişi, kendisinin kabul ettiği kader doğrultusunda bir statü veya konuma gelmiştir. Sorumluluk üstlenmiştir ve elinden geleni yaparak bu sorumluğun gereğini yapacaktır.
Bu bilinçli ve amaçlı sevgide, Venüs gücü yine etkindir; ancak bu Venüs, karada, tanrılar ve ölümlüler arasında deneyimler yaşadıktan sonra denize dönmüş bir Venüs’tür. Venüs, şimdi denizin sonsuzluğunu; gelgitlerin yöneticisi Neptün’ün, bir zamanlar, aynada kendi ergenliğini izleyerek, bilinçsizce denizden çıkan varlığın içine akan gücünü deneyimlemektedir. Bu, Neptün’ün “hizmetinin” Venüs yönüdür. Zorlanımlı tutku, deniz gibi engel tanımayan, şefkat dolu bir aşka dönüşmüştür. Gerçek anlamda bilinçli olan aşk, aslında şefkatten başka şey değildir.
Neptün tarafından başkalaştırılmış Venüs aşkı, artık aşk alanının kısıtlayıcı motiflerinden kaçabilmek için bir Mars tepkisi arayıp durmaktan vazgeçer. Neptün’ün kendisi bir gelgit hareketidir; onun ritmik ifadeleri de Uranüs’e uzanır.
Kendi başına hareket eden Venüs, kutupsal karşıtı ama aynı zamanda da tamamlayıcısı olan Mars’ı bir şekilde eyleme geçirmek zorundadır. Zorlanımlı aşk, belli bir noktaya kadar trajedi ile el eledir; biri, diğerini takip eder. Ancak; ruhun, korku veya umutsuzluk (belki de yıpranmışlık) nedeniyle büyüyüp gelişmeyi reddetmesi kadar büyük bir trajedi de yoktur. Yine de, Neptün, engellenmeden Venüs’ün gücü içine aktığında, Uranüs, Neptün’e karşı etkiler yaratmak yerine, Neptün yoluyla kendini gösterir. Neptün ile Uranüs, insan aklı içerisinde faaliyet göstermelerine izin verildiğinde, Satürn’ün sert ve geçirimsiz yapılarını dönüştürerek, Güneş’in bonkör ışınlarının aralarından geçmesine izin veren bir dönüşüm iradesinin iki yönünü betimlerler.
Aşık olmak veya aşkla sevmek seçimini yapmak, yaşamda hepimizin karşısına çıkabilir. Hangisini seçersek seçelim, zaman içerisinde ikisi de, acı aracılığıyla veya kısıtlama anlamına gelen bir mutluluk yoluyla aynı kapıya çıkabilirler. Kimse, hazır olmadığı şeyi her zaman bilerek ve isteyerek seçemez, bunu kabul de edemez. Durum bu olduğu zamanlarda, yaşam dürtüsü ve şartlar, seçimi bizim yerimize yaparlar. İşte bu noktadan sonra, en azından bir süreliğine bu seçim ve getirdikleri ile yaşamayı öğrenmemiz gerekecektir.
0 yorum:
Yorum Gönder