Mars ve Özgürlük Dürtüsü..
Venüs’ün, elinde bir aynayla kendisine bakarak, dev bir deniz kabuğu içinde denizden yükselmesinin sembolize ettiği, tamamen kendine yönelik bir aşktır. Ergenlerin, çoğunlukla aşka aşık olduklarını söyleriz. Daha sonra ise, bu aşk, daha çok bir başkasına yönelip, ona bağlanmaya başlar. Yani, ergenlikteki, “bir diğeri” ile, hatta “herhangi biri” ile ilişki içinde olma ihtiyacı, artık daha belirgin bir psikolojik ihtiyaç veya kompleks tarafından yönlendirilir hale gelir. Diğer her şeyden tamamen ayrı kalacak kadar belirginleşen, önceki deneyimler yoluyla daha sınırlı ama “kesin” olan bu ihtiyacın giderilmesi için artık “belli” bir kişiye, belki de bir eşi daha olmayan bir bireye ihtiyaç vardır.
Ancak bu, aşkın karakterini değiştirmez! Sahiplenici, kıskanç, rezil edici bir aşkın değerli, özel olan hiçbir yönü yoktur. Önemli olan, bir kişinin kaç kişiyi sevdiği değil, ne şekilde sevdiğidir. Düşünüldüğü zaman, “fuhuşumsu” evlilikler vardır. Bildiğimiz anlamıyla veya sosyal düzenlemeler ve kanunlar açısından böyle olmasa bile, insan ruhunun değeri ve bireysel bilincin gelişmesi açısından ele alındığında, ancak bu şekilde tanımlanabilirler.
Burada, aşkla sevmek ile aşık olmak arasındaki farkın vurgulanması gerekiyor. Aşık olduğumuzda, diğer bir kişiyle olan ilişkimizde açığa çıkmış manyetik güçlerin girdabına yakalanmışız demektir. Mutlulukla, ancak bir taraftan da çekingenlik ve bilinçsiz kurtulma çabalarıyla, bu girdabın içinde kalmayı; bağlanmayı, bu manyetik alanın enerjileriyle kısıtlanmayı, kendi benliğimizden tamamen ayrı gibi görünen bu alanda var olmayı kabul ederiz.
Venüs, çekim gücünün kendisidir. Herhangi bir manyetik alanın güç hatlarını belirleyen, Venüs’ün gücüdür. Alan tarafından çekilen ve ona karşılık veren her şey, kendisini, alan içindeki enerjilerin ritmi ile oluşmuş olan bu güç hatlarına uyum sağlama zorunluluğu ile karşı karşıya bulur. Bu alana giren kişi ise, alanın iç manyetizmasına karşı gelecek bir merkezkaç kuvveti (Mars) üretemediği sürece, bu alanın yerel canlısı haline gelir.
İlişkinin kendisi bir dönüştürücü etmendir. Aşık olan iki birey, ilişkinin kendisi tarafından şartlandırılırlar ve olumlu ya da olumsuz olsun, mutlulukla ya da kızgınlıkla yapılsın, eylemlerini de yine ilişkinin kendisi şekillendirir. Egoları, ilişkiyi kendilerinin kurduğunu söylese de, aslında, ilişkinin kendisi ve yaşam enerjileri egoları kontrol etmektedir. Aşkın gücü kendilerine ne yapıyor olursa olsun, bu gücün isteklerini tatmin etmek zorundadırlar. Hisleri ve eylemleri, tamamen olmasa bile, çoğunlukla “zorlanımlıdır”.
Aşk, bir güçtür. Venüs deneyiminin arkasında, güçlü ve kaçılamaz deniz gelgitleri; insan ırkının yaşama dürtüsü, hayvansal içgüdüler ve toplumsal gelenekler vardır. Venüs deneyimi, aynı gelgit gibi, sevmek ve nefret etmek arasında gidip gelir. İlişki alanının (Venüs) gücüne boyun eğmek ile ondan kaçma arzusu (Mars) arasında iki farklı tarafa sallanıp durur. Dünya, gezegen olarak, biri merkezcil, diğeri merkezkaç kuvveti olan bu iki kuvvet arasında dengede durur. Çiftin, ilişkilerine verdikleri, bilinçli veya yarı bilinçli içsel duygu reaksiyonları veya tamamen bilinçsiz olan reaksiyonlarını açığa çıkaran dış kaynaklı olaylar, Mars’ın özgürlük dürtüsünün, yani merkezkaç kuvvetinin, ilişkinin Venüs alanını bozmasına yol açar. Aşıklar, bilinçsiz bir eğilim ile, alanın sınırları dışına çıkmalarını sağlaması için dışsal bir olay veya bir başka kişi aramaya başlarlar.
Kişi, zorlanımlı biçimde aşık olmaz da gerçekten aşk ile severse, ilişki, kendisini, anlaşılmış ve kabul edilmiş ihtiyaçlar üzerinden gösterir. Bu durumda, aşk ile sevmek de bir diğer kişiyle olumlu bir ilişki içinde olunduğunu ifade eder. Aşk ile seven kişi, ilişkinin, çıplak biçimde göz önüne serilmesi ve gelişmesi için çalışmaya yönelir. Bu süreğen “aşk yaratma” çabası ise, kişinin, sevdiği kişi için mutluluk ve ruhsal gelişim yaratma çabası haline gelir. Bu aşk, amaçlıdır; diğeri (aşık olmak) ise zorlanımlıdır.
Zorlanımlı aşk da her zaman olumsuz olacak diye bir kural yoktur. Bu tür aşk, inatçı bir egoyu yenmek ve dönüştürmek için herhalde en iyi yoldur! Gerçekten de zorlanımlı aşk, abartılı ve eşit şekilde zorlanımlı bir egoya en iyi cevap olma niteliği taşır. Aşkın zevki, çoğunlukla trajik bir şekilde, ezilip parçalanan egoların acılarına karışır.
0 yorum:
Yorum Gönder